Agnelli Ailesi'nin elini cebine atmakta zorlandığı son beş yılda, bonservisi elinde yıldızları Juventus armasının büyüsüyle ikna eden kulüp yönetimi, 15 yıl önce Zidane'dan gelen parayla yürüttükleri transfer kampanyasının bir benzerini sahneye koydular. Real Madrid'i Zidane'ı sattıkları sezonda Parma'dan aldıkları genç kaleci Buffon'a tarihlerinin en büyük rakamını ödemişlerdi: 52 milyon Euro. Yetmemiş Lazio'dan Pavel Nedved ve Parma'dan Lilian Thuram için de kulüplerine 41 milyon Euro havale etmişlerdi. Bugünün futbol ekonomisinde bile büyük ama 15 yıl öncesi için akıllara ziyan rakamlardı. Capello has adamı Emerson'u 28 milyona getirdiğinde yönetim sesini çıkarmadı. Juventus'un rekor transferleri arasına yolları sonra Türkiye'ye çıkacak Felipe Melo ve Diego da girdi. Diego'ya 27, Melo'ya 25 milyon ödediler ama istediklerini alamadılar. Di Vaio'ya ödenen 26 milyon da ziyan oldu ama 23 milyona alınmış Trezeguet, milyonların hakkını verdiler. Juventus tarihinin en pahalı transferi olmayı başaran "Çocuk"a 32 milyon Euro+8 milyon bonus önerdiklerinde Palermo Başkanı bir kez daha parlatıp satmış olmanın keyfiyle purosunu yakıyordu sezon başında. Yıllar önce Arjantin'den Cordoba'dan genç bir orta sahayı getirmiş, vitrine çıkarmış ve onu Paris Saint Germain'e satmıştı. Javier Pastore gibi Paulo Dybala da Cordoba'dan yetişmiş bir gençti, onu ülkesinden kopartırken az çekmemişti Palermo Başkanı Zamparini.
19 yaşında İtalya'ya getirdiği çocuğa Arjantin'de mücevher lakabını takmışlardı ama birinci ligde bir takım forması bile giymeden, ikinci ligde iki sezonda sadece 38 maça çıkmış Dybala, doğrusu işlenmemiş elmas gibiydi. İtalya Batistuta, Crespo gibi efsane Arjantinli santrforlar görmüştü ama başkanın "Yeni Sergio Agüero" dediği Dybala bir ikinci lig topçusu olarak kapalı kutuydu. Birçok Arjantinli gibi onun ailesinin kökleri de Avrupa'ya dayanıyordu. Dedesi Polonyalıydı, annesinin ailesi ise Arjantin'e İtalya'dan göç etmişti. Babası onun elinden tutup Cordoba'daki Instituto kulübüne götürdüğünde 10 yaşındaydı. Birinci ligden Newell's Old Boys'un yetenek avcıları onu istediğinde babası "Hayır" dedi. Paulo'yu ağabeylerinden ayıramaz, uzaklara yollayamazdı. Haftanın altı günü evlerinden bir saat uzaktaki Cordoba'ya oğlunu getirdi götürdü baba. Çocuk 15 yaşına geldiğinde kulübün tesislerinde kalmaya başladı, onu artık idmanlara götürecek bir babası yoktu. Sendikanın belirlediği asgari ücret olan 900 Euro'yu verdi kulübü profesyonel olduğunda. Palermo onu İtalya'ya getirdiğinde ise 500 bin Euro'ya imza attı. İkinci ligden gelen Dybala, Palermo'da ikinci sezonunda kendini ikinci ligde buldu. Takım küme düşmüştü, üstelik bu lig yangın yeriydi. Palermo ertesi sezon tekrar Serie A'ya çıkarken Dybala'nın kartvizitinde Palermo formasıyla sadece 8 gol yazıyordu.
Ne olduysa geçen sezon oldu. 34 maçta 13 gol attığı sezonda İtalya'nın transferdeki bir numaralı yıldızı oldu ve Carlos Tevez'i kaybetmiş Juventus, Mandzukic ve Simone Zaza gibi iki önemli golcüyü kadrosuna kattığı sezonda onun için 40 milyonu Palermo başkanının önüne serdi. Juventus'ta frikikleri ve kornerleri Pirlo, golleri de Carlos Teez atardı. Sezon başında "Bu sezon bunlardan birşey olmaz" denilen Juventus'u ayağa kaldıran Dybala oldu. Frikikleri attı, biraz Pirlo oldu, golleri attı, atmaya devam ediyor, biraz Carlos Tevez oldu ama çokça da Paulo Dybala oldu. Sözü ona bırakmanın vaktidir:
"Durup dururken ağlarım ben. Babam aklıma gelir ve ağlarım. O öldüğünde 15 yaşındaydım. Pankreas kanseri olmuştu, annem benden saklamıştı, onun hep iyileşeceğine inanmıştım. Beni idmanlara hep götürür getirirdi. Üç kardeşiz, iki ağabeyim de futbolcu olamadı. Oysa ki babam hep bir oğlunun iyi bir futbolcu olmasını isterdi. Babam öldüğünde kulüpten izin alıp bizim kasabanın takımında altı ay oynadım. Kulüp tesislere pansiyon yaptırıp beni çağırdığında ailesinden uzak, 15 yaşında bir yetimdim ve tuvalete kapanıp ağlardım ama futboldan vazgeçmedim. Babamı çok özlüyorum ama bugün İtalya'da oynarken onun benimle gurur duyduğunu biliyorum."
0 yorum