Atletico Madrid, Barcelona'dan farklı bir kulüp. Tarihi ve tribünleriyle kalbiyle düşünen bir his takımı Atletico. Arda bu yüzden Atletico'yu çok sevdi, Atletico'nun taraftarı da onu. Barcelona ise aklın ön planda olduğu, duygulardan çok geleneklerinin peşinden giden ve mükemmel organizasyona inanan bir kulüp. Arda'nın hem saha hem de saha dışında Barcelona'dan öğreneceği ve kimbilir bir gün Türk futboluna öğreteceği çok şey var.
Arda, Atletico'da Diego Simeone'den çok şey öğrendi. Simeone, emeğe saygı gösteren ve performansı oyuncunun akıttığı terle ölçen bir teknik adam. Luis Enrique ise bir başka fikrin adamı. Ceza nedeniyle sahaya çıkamadığı 6 ay içinde Arda, Luis Enrique'nin bu yönlerini gözlemledi. İki teknik adamın da idmanları farklı, oyun planları farklı. Arda da başka bir Arda olmalı artık.
İspanya'dan Türkiye'ye geldiğinde ülke futbolunun en popüler ismi olmasından dolayı magazin medyasının ona ilgi göstermesi doğaldır ama genç kuşakların Arda'yı 2-3 günlük İstanbul tatillerinde gezen eğlenen bir yıldız futbolcu olarak tanıması da insafsızlık. Messi gibi sıfatlara sığmayan bir adamla verkaça gireceksiniz çok çalışmanız lazım, idolüm dediği İniesta kadar akıl dolu futbol oynamak istiyorsa kafasını sadece futbola vermeli. Arda da bunları yapıyor, 4.5 yıldır İspanya'da. Hiçbir şey tesadüf değil. Her şey emek, aile hasreti, acı, gözyaşı ve kazanılan kupalarla gelen mutluluk ve huzur...
Ağustos 2011'de İspanya'ya gittiğinde "Atletico Madrid'de oynayamaz" diyenler, Arda Barcelona formasıyla Camp Nou'ya çıkıp idolü İniesta ile paslaştığında da "Arda, Barcelona'da oynayamaz" diyebilir, diyorlar da... Futbol bu, herkes her şeyi diyebilir ama önce Barcelona maçı izlerken uzandıkları koltuktan doğrulup mutfağa gidip bir bardak soğuk su içmeleri gerekiyor. Arda Turan "Hayal ettiğin kadar da çalışırsan" a inanan bizim toprakların çocuklarının idolüdür. Onun ve bizim çocuklarımızın yolu; futbol sahasında da hayatta da açık olsun.
0 yorum