Akşamında derbi olan şehrin sabahında yola düşer mi insan? Geçen pazar, Fenerbahçe- Beşiktaş derbisi var Kadıköy'de, uçağa bindiğimde askerlik dışında derbi kaçırmadığım geliyor aklıma. Evet, Kadıköy'deki derbi kaçacak ama ben bir başka hikayenin peşindeyim. Haftalardır puan kaybedip liderliği Barcelona'ya veren bir puan gerideki Real Madrid, Camp Nou'ya çıkacak bu akşam. Bahar Barselona'ya da gelmemiş daha, güneşi cimri bir mart günü. İlk yarıdaki El Clasico'yu kaybeden Katalanlar bu kez çok güveniyorlar kendine. Kimle konuşsam, "Alırız maçı" diyor. Takım Manchester City maçı yorgunu ama Messi-Neymar-Suarez üçlüsü bir zamandır yüksekten uçuyor. Real Madrid iki otobüsle geliyor Camp Nou'ya. 100 bin kişilik stada getirebildikleri taraftar sayısı bir avuç bile değil, büfede çalışan iki çocuk Real Madrid'li, çekinerek destek veriyorlar otobüsten inen Casillas ve Isco'ya, çevreleri silme Barcelona taraftarı dolu ve stadyum içinde tek bir noktada bile sigara içilmediğinden tiryakiler son dakikaya kadar bu büfelerde takılıyor. 98 bin 740 taraftar gelecek maça, bunu maç sonu öğreneceğiz ama şimdi İstanbul'daki derbiyi takip etme zamanı. Nedense cep telefonundan maçı anlatan bir radyo bulmak gelmiyor aklıma, sosyal medyadan takip ediyorum. Emenike kaçırıyor, İstanbul'a dönüp 90 dakikayı izlediğimde "Aslında zor pozisyonmuş" diyorum Emenike için, sonuçta iki metreden topu auta dikmişliği var. Camp Nou tribünleri maça bir saat kala yükünü almaya başlarken, Kadıköy'de saha karışıyor, dolayısıyla sosyal medya da. Twitter'ın hızına yetişebilmek mümkün değil. Emenike formayı çıkartmış, "Ben oynamam" demiş, tekrar sahaya yollamışlar, Emre, Slaven Biliç ile tartışmış, biri küfür mü etmiş, aslında öbürü de etmişmiş.
"İlk 45 dakika futbol yoktu" diye yazıyorlar oyun aklına güvendiklerim. "Panayır yerine döndü" diyor bir diğeri derbi için. "Bu kadar yeter" deyip kapatıyorum Twitter'ı. Barcelona ve Real Madrid ısınmak için sahaya çıkıyorlar. El Clasico'yu izlemek için gelen ve salı sabahı Alpler'de düşen uçakta hayatını kaybeden iki İranlı gazeteci belki de iki sıra önümde ya da arkamda oturuyor, bilmiyorum. Beşiktaş'ın iki-üç net fırsattan yararlanmadığını öğreniyorum. Messi ve Ronaldo'lu kadrolar santra yuvarlığına doğru yürürken Sow'un golü geliyor. "Atamayana atarlar" diyor bir Beşiktaşlı, 140 karakterin tamamını kullanmaya bile gerek duymuyor. Camp Nou'da da aynısı oluyor, kafa golüyle 1-0 öne geçen Barcelona, mutlak fırsatı harcayınca dönen pozisyonda Benzema topuk pasıyla Ronaldo'ya golü attırıyor. Yedek kulübesinin önündeki iki teknik adamı izliyorum bir taraftan, Ancelotti her zamanki lord edasıyla çok sakin, ayakta çizgi kenarında izliyor maçı. Luis Enrique ise kendini yırtıyor her pozisyonda, ikinci yarıda kendi önünden atağa kalkan takımına neredeyse atacağı pası tarif ediyor, gömleği sırılsıklam olmuş ve basın toplantısına geldiğinde ses kalmamış adamda bağırmaktan... Tek pas futbolu, tiki-taka tarihe karışalı çok oldu Barcelona'da. Real Madrid topa sahip olan taraf ama Neymar-Messi-Suarez ile kontratak oynuyor Luis Enrique. Messi'nin ikinci yarıda neden orta sahaya yakın oynadığını "Bu sizin tercihiniz değil"miş edasıyla soran Madrid'li gazeteciye de "Messi sahada özgür" diye cevap verip sezonun ilk yarısında sorun yaşadığı yıldızıyla eski defterlerin açılmasını engelliyor. Suarez'in gol vuruşu basit, zor olanı o top kontrolü. 2-1 kazanıyorlar El Clasico'yu. Barcelona'da rol modeli Guardiola idi Luis Enrique'nin. Onun gibi B takımını çalıştırdı, Roma ondan Guardiola yapmak istedi, İtalyan toprakları hep ters gelir İspanyollara, olmadı. Celta Vigo'da kendini kanıtladı ve futbolu bıraktıktan sonra beş maraton koşan Luis Enrique, sezon başında Barcelona'nın başına geçti.
Emre Belözoğlu bana hep Luis Enrique'yi hatırlatmıştır ezeli rekabetin iki yakasında forma giyerek. El Clasico kalabalığından kurtulduğumda yedi yıl önce yazdığım satırları arıyorum arşivde. Emre'nin Fenerbahçe'ye geldiği sezonun eylülü. Sormuşum bir yerde: " Emre Barcelona'nın Luis Enrique'si olacak mı Fenerbahçe'de? Real Madrid'den Barça'ya giden ve Barça'lıların kucakladığı adam olabilir mi?" Real Madrid'in Barcelona'yı 5-0 yendiği maçın tabelayı değiştiren adamlarından biriyken, Madrid havaalanının otoparkında gizlice Barcelona'ya imza atan ve transfer duyurulduğunda "Real Madrid yıllarım sezon öncesi hazırlık kampı gibiydi, şimdi Barcelona formasıyla sezona başlar gibiyim" diyen Luis Enrique, El Clasico'nun Figo'dan sonra en nefret edilen adamı oldu. Katalanlar altyapılarından yetişmeyen eski Real Madrid'linin arkasında durdular. O da bu sevgiyi boşa çıkarmadı, ikisi Santiago Bernabeu'da olmak üzere beş kez havalandırdı Real Madrid filelerini sekiz sezonda. Emre ile benzer karakterler oldular sahada hep, rakip futbolcu, teknik adam ve tribünler için zor adam. Karşı tarafı rencide edecek kadar hırslı, gözüpek, çoğu zaman da sinir bozucu. Sporting Gijon'da futbola başlamış Luis Enrique, Barcelona için "Evim" diyor. Galatasaray yıllarını yok sayan, bana kalırsa Avrupa'da hayal ettiği Emre olamadığı için en fazla kendine kızgın olan, bir gün pes edip sırf bu yüzden memlekete dönen Emre Belözoğlu, belki de kendini evinde hissetmiyordur Kadıköy'de. Ya da yeteri kadar hissettirmemişler ki ona, her hareketinde sözünde bir fazlalık var. Bakalım, 45'ine geldiğinde Luis Enrique gibi bir evi olacak mı?
90'ların Sezercik'i: Emre Belözoğlu
0 yorum